Son yıllarda ne kadar meraklı olduk tek tipleşmeye farkında mısınız? Bir fabrikanın seri üretiminden çıkmış gibiyiz. Moda, trend gibi kavramların altında kendimizden, öz benliğimizden vazgeçiyoruz. Aynı şeyleri giyiyor, aynı şeyleri yiyip-içiyor, aynı şeyleri izliyor, aynı kelimeleri kullanıyoruz. İş bununla bitse iyi. Bedenlerimiz bile birbirinin aynı olmaya başladı. Burunlarımız, dudaklarımız, saçlarımız… hepsi birbirinin aynı.

Doğal olanı seviyormuş gibi yapmayı da ihmal etmiyoruz hani. Örneğin; köy kahvaltısı adı altında bize sunulan katkılı ve pahalı yiyecekleri büyük bir iştahla tüketiyoruz. Fotoğrafını paylaşmadan olur mu? Bu geniş ve doğal sözde köy kahvaltılarını sosyal medya hesaplarımızdan güzellemeyi de ihmal etmiyoruz.

Niyetim eskiyi övüp yeniyi kötülemek değil. Bu eleştirilerim yalnızca kendimden dışarı da değil. Hepimiz düşüyoruz bu sahteleşme, yapaylaşma furyasının içine. Somut olan bir yana duygular, söylemler bile yapaylaşıyor. Her önümüze gelene canım-cicim demekten geri durmuyoruz mesela. Yalandan gülümsemeler, sahte samimiyetler… bunları normalleştirmeyi acilen bırakmamız gerekiyor.

En çok da canımı yapay çiçekler sıkıyor. Ne oldu o güzelim menekşelere, güllere, papatyalara? Ne oldu da yerini plastik olanlarına kaptırdılar? Ne oldu da yaşamın güzelliklerine yüz çevirmeyi öğrendik? Ne oldu da taklidini aslının yerine koyar olduk? Ne oldu da bir çiçeğin mis gibi kokusunun yerini parfüm kokuları alır oldu? Parfümler de güzeldir, onlar da olsunlar. Ama yapay olanı doğal olanın yerine tercih etmek güzel değildir. Bu çok açık.

Özgün olmak kıymetlidir. Birilerine, bir şeylere benzemek değil kendimize benzemeliyiz. Yani benzersiz olduğumuzu bilmeliyiz. Yapay olandan uzaklaşmanın en temel kuralı da budur: Kendimiz olmak. Aksi halde kendimize yabancılaşırız ve bunca yapaylığın içinde ilk kendimizi sevmekten vazgeçeriz.

“Nereden çıktı bu plastik çiçekler?

Neden plastik bu çiçekler?

Bulabildiği her toprak parçasında filiz veren tomurcuklara inat,

Her bahar yeniden renklenen yaşama inat,

Toprak mı bitti, yoksa yağmurlar mı?

Ah özensizlik, umursamazlık, sıradanlık…

Her yanımızı saran boşvermişlik duygusu,

Beğenilme güdümüzü tatmin için plastik cerrahi,

Örselenen ruhlarımıza plastik sanatlar,

Yapay ilişkilerin fırça darbeleriyle sürdürülen plastik yaşamlar.

Nereden çıktı bu plastik çiçekler?

Neden plastik bu çiçekler?”

Yıldız Kenter