Hatırlayanlarınız vardır. Yıllar önce oyuncu Meryem Uzerli, namıdiğer Hürrem Sultan “tükenmişlik sendromu” yaşadığını söylemişti magazin gazetecilerine. Böylece bu kavram sıkça konuşulur hale gelmişti. İyi de oldu. Çünkü ünlü isimlerin psikolojik halleriyle ilgili yaptıkları samimi açıklamalar insanlar üzerinde bir farkındalık yaşanmasına sebep olabiliyor. Bu da o türden bir etki yaratmıştı.

Nedir bu tükenmişlik sendromu?

1974 yılında Herbert Freudenberger tarafından literatüre kazandırılan bu kavram iş yaşamındaki yoğun strese bağlı olarak yaşanan bir tür duygu durum bozukluğunu ifade ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü tükenmişlik sendromunu, “Başarılı bir şekilde yönetilemeyen ve kronikleşen işyeri stresinin bir sonucudur.” şeklinde tanımlıyor.

Kavramsal tanım iş stresini sebep gösteriyor olsa da günümüzde hiç iş yaşamı olmayanlar ya da iş yaşamında bir sorun olmamasına rağmen başka başka stres kaynakları bulunanlar da tükenmişlik hissinden payını alıyor.

·         Güne başlama motivasyonunda kayıp

·         Enerji kaybı, bitkinlik

·         Geleceğe dönük karamsarlık ve umutsuzluk

·         Eskiden keyif veren aktivitelerden bile tat alamama

·         Odaklanma güçlüğü, dikkat dağınıklığı

·         Genel bir isteksizlik hali

·         Bitkinlik, yorgunluk

·         Uyku ve beslenme bozuklukları

·         Sürekli olumsuz düşünme

·         Duygusal ve bedensel olarak tükenmiş hissetme

gibi belirtiler tükenmişlik sendromunu işaret ediyor olabilir.

Uyarmadan geçmek istemem. Bu belirtiler başka bir bedensel veya ruhsal rahatsızlığın da göstergesi olabilir. Yalnızca tükenmişlik sendromu kavramını okuyarak kendimize teşhis koymamız doğru değildir. Zaten kendi kendimize teşhis koymak hiçbir zaman doğru değildir. Muhakkak bir uzmana danışmak gerekir. Bu yazıyı -diğer yazılarımda da olduğu gibi- kendimize teşhis koymak için değil bilgilendirme ve farkındalık oluşturmak amacıyla kaleme aldığımı hatırlatmak isterim.

Tükeniyoruz!

Mükemmel olmaya çalıştığımızdan, mükemmeliyetçiliğimiz yüzünden tükeniyoruz.

Kendimize hata yapma hakkı tanımadığımız için tükeniyoruz.

Her şeye yetişmemiz gerekiyormuş gibi davrandığımız için tükeniyoruz.

Gerektiğinde yardım talep etmediğimiz için tükeniyoruz.

Kendi üstümüze yapabileceğimizden fazla sorumluluk aldığımızdan tükeniyoruz.

Başkalarının düşüncelerini kendi düşüncelerimizin önüne koyduğumuz için tükeniyoruz.

Hayallerimizi ertelediğimiz için tükeniyoruz.

Kendi istediğimiz değil başkalarının istediği hayatı yaşadığımız için tükeniyoruz.

Kendimizi acımasızca eleştirdiğimiz için tükeniyoruz.

Hakkımızı aramayı saygısızlık sandığımız için tükeniyoruz.

Başarılarımızla övünmeyi şımarıklık sandığımız için tükeniyoruz.

Öfkelendiğimizde sakince derdimizi anlatamadığımız için tükeniyoruz.

İçimize attıklarımız yüzünden tükeniyoruz.

Maddi hırslara kapılık maneviyatımızı unuttuğumuz için tükeniyoruz.

Sevdiklerimizle çatışmaktan sarılmayı bıraktığımız için tükeniyoruz.

Kendimizi daima başkalarıyla kıyasladığımız için tükeniyoruz.

…ve daha başka bir sürü sebepten kendimizi tüketiyoruz.

Sezen Aksu’ nun “Tükeneceğiz” şarkısını bilirsiniz. Sözlerinin bir kısmı şöyledir:

“Etrafımızı sarıverecek

Bir boşluk ki asla bitmeyecek

Her şey bir anda anlamsız gelecek

İşte biz o gün tükeneceğiz”

Yaşam bu ya, yaşadıkça tükeneceğiz de. Bu kaçınılmaz. Nasıl ki ölümlüyüz ve her geçen zaman ömrümüzü tüketiyoruz, ömrün içinde de tükenen bir şeyler olacak elbet. Ama yerine yenilerini koymayı, güzeli üretmeyi öğrenebiliriz. Bilmek, fark etmek, kendimizi tanımak birer şifalanma başlangıcıdır.

Her insanın, içinde tükenenleri yerine koyabilecek gücü vardır. Yeter ki buna niyet etsin ve harekete geçsin.