Hepimizin zaman zaman içine düştüğü bir yanılgı var. Her şeyi, herkesi değiştirebilecek, yardım edebilecek, iyileştirebilecek olduğumuzu sanıyoruz. Bir nevi kahramancılık oynuyoruz. Sanki elimizde yalnızca bizim görebildiğimiz bir sihirli değnekle dolaşıyoruz. Fakat kötü haber şu: İyileşmek istemeyeni iyileştiremezsiniz.

Birini anlamak, onunla empati kurabiliyor olmak, yaptığı kötü eylemlerin altında yatan trajik hikayeleri görebiliyor olmak, onun acısını paylaşabiliyor, gerekçelerine hak veriyor olmak; yaptığı kötü davranışları tolere etmemiz, ona katlanmamız gerektiğini göstermez.

Etrafımda şöyle açıklamaları çok duyuyorum.

“Özünde iyi biri. Çocukluğu çok kötü geçmiş. Bu yüzden öfkeli davranıyor.”,

“Aile yaşantısı iyi değil. Kaba ve kırıcı davranıyor ama aslında bilmeden yapıyor. Alttan alalım.”

Her yetişkin birey kendi davranışlarından kendisi sorumludur. Geçmişte veya yakın zamanda yaşadığı olumsuz deneyimler ona etrafındaki insanlara kaba, kırıcı, öfkeli vb. davranışlarda bulunma hakkını vermez.

Özellikle çocukluk yaşantıları yetişkin birinin davranışlarına gerekçe olarak gösterilemez, gösterilmemelidir. Eğer kişi yaptığı kötü eylemleri geçmişindeki bir başka kişilere veya olaylara bağlayarak açıklamaya çalışıyorsa bu, o kişinin kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilecek olgunlukta olmadığını gösterir. Ayrıca suçlayıcı bakış açısı çözüm üretmekten de oldukça uzaktır.

Anlayışlı ve iyi biri olmak demek, etrafımızdaki insanların yaptığı kabalıklara, kötülüklere sessiz kalıp onları anlamaya çalışmak demek değildir. Anlayış göstermek, hoşgörülü olmak, empati kurabilmek güzeldir. Fakat kötü ve kaba olanı görmezden gelmek, alttan almak doğru değildir. Bize yapılan kötü davranışlara mutlaka tepki vermeliyiz. Burada önemli olan yıkıcı değil yapıcı tepki verebilmektir. Nazikçe kırıldığımızı veya öfkelendiğimizi belirtmeliyiz.

Hepimiz insanız. Zaman zaman kaba ve kötü davranan taraf biz de olabiliyoruz. Böyle durumlarda yapmamız gereken çok açık. Yaptığımızın sorumluluğunu almalı ve telafi etmeye, gönül almaya yönelik hareket etmeliyiz. Hata yapacağız elbet. Önemli olan bütün iyi niyetimizle tamire uğraşabilmektir. Birilerini ya da geçmişi suçlamadan bir yetişkin gibi davranışlarımızın sorumluluğunu almalıyız.

Kahramancılık oynamayı bırakın!

Birilerinin özündeki iyiyi ortaya çıkarmak için gönderilmiş bir kahraman değilsiniz. Daima alttan almak, idare etmek, sessiz kalmak zorunda hiç değilsiniz. Yardım istemeyene yardım etmeye çalışmak da başka bir sınır ihlalidir aslında. Kişinin izni olmadan onun özel alanına girmiş sayılırsınız. Bu doğru olmaz. Birilerinin ruhundaki yaraları sarmakla görevlendirilmiş bir doktor da değilsiniz. Sihirli değneğiniz zaten yok. Sadece insansınız.

İyi bir insan olmaya çalışın. Her şeyi tolere eden, alttan alan, kendine saygısı olmayan, başkalarını kurtarayım derken kendine haksızlık eden bir insan olmaya çalışmayın. Sevdiklerinizi hiç tolere etmeyin, canınızı sıkanı hayatınızdan çıkarın demiyorum. Alma-verme dengesi olan ilişkiler sürdürün. Kötülüğe ve kabalığa mutlaka tepki verin. Kişisel sınırlarınızı koruyun.

Başkasının hakkına girmeyeyim derken kendi hakkınızı ihlal etmeyin. Her insan saygıyı elbet hak eder. Ama en çok özsaygının gerekli olduğunu unutmayın.

Bir de atın. Sırtınızda taşıdığınız yükleri artık atın. Onlara ihtiyacınız yok.

“Atın

Ohh bir ferahlayın bakalım. Tamam mı?

Şimdi ihtimalleri atın.

‘Olacaktı, son anda olmadı’ ları atın, olmamış işte.

Takılıp kaldığınız o günü,

Düşünüp durduğunuz o lafı.

Atın

Küstüğünüz için uzun zamandır görmediklerinizin aklınızda kalan son görüntüsünü,

Alındıklarınızın, gücendiklerinizin hiç umurunda olmayan o ‘olayı’

Atın

O hiç beceremediğiniz yemeğin tarifini,

Kestiğiniz eski gazete küpürünü,

İçinizi kemiren o ukteyi

Atın

Zamanı gelince yiyeceğiniz soğuk intikam yemeğini de dökün.

Soğuk yemeğin hiç tadı olmaz.

Cevabı olmayan soruları

Kaçırdığınız fırsatları

Atıldığınız işleri

Beceremediğiniz ilişkileri

Kişisel gelişim kitaplarını

Atın

Arkanızdan konuşanları,

Önünüzü kapayanları,

Alamadığınız terfiyi,

Oturamadığınız evi,

‘Şimdiki aklım olsa’ları

Aldığınız en kötü karneyi,

Hatta en iyi karneyi,

Çalışmayan saatleri,

İşe yaramayan fikirleri,

Kaçan trenleri,

Zamansız yaşlandıran dertleri,

‘O gün’ olanları,

Halının altına süpürdüklerinizi,

Dolabın dibine iteklediklerinizi

Atın

Bakın, ne güzel güneş çıktı.”

Can Yücel