Geçtiğimiz hafta Gözde Attila’ nın “Affedersiniz İçedönük” isimli kitabını okudum. Yazar, farkındalık oluşturmak adına okurlarından bir ricada bulunuyor.

“Şimdi sizden çok basit bir araştırma yapmanızı istiyorum. Google’a içedönük yazın ve görseller bölümündeki fotoğraflara bakın. Ne görüyorsunuz? Güler yüzlü, mutlu, enerji dolu bir fotoğrafa rastlayabildiniz mi?”

Yazarın okurundan, benden istediğini yaptım. Gerçekten de içedönüklük konusunda Google aramaları oldukça karamsar. Sonra bunun üzerine düşününce içedönük insan özelliklerinin toplumda pek de hoş karşılanmadığını fark ettim. Bunun içedönüklük meselesini yanlış anlıyor oluşumuzdan kaynaklandığını düşünüyorum.

Dışadönük olmak, insanlarla sık etkileşime girmek, sosyalleşmeyi yalnız vakit geçirmeye yeğlemek yüceltiliyorken; içedönük olmak, yalnız vakit geçirmekten hoşlanmak, gerek olmadıkça konuşmamak gibi özellikler yeriliyor. Hatta bu da yetmiyor. İçedönük insanlar özgüvensizlikle, soğuk olmakla, sinsilikle etiketlenebiliyor.

Oysa ne dışadönük olmak ne de içedönük olmak övülecek ya da yerilecek türden şeyler değil. Bunlar sadece birer farklılık. Yalnız vakit geçirmekten hoşlanıyor olmanız sizi insanlardan hoşlanmayan bir asosyal yapmaz. İnsanlarla sürekli bir arada olma isteği de sizi insanlara bayılan bir cana yakın yapmaz.

İçedönük insanların da dışadönük insanların da güçlü ve zayıf yönleri vardır. Örneğin, içedönük birinin özgüvenini geliştirmeye yönelik çalışması gerekebilir. Benzer bir çalışmayı dışadönük biri de empatik düşünebilme becerisi için yapması gerekebilir. Yani bu iki farklı insan tipinin zaman zaman zayıf yönlerini geliştirmesi gerekebilir. Biri diğerinden üstün ya da aşağı değildir.

Bu yazının amacı biraz da içedönük yapıda olan insanların hakkındaki doğru bilinen yanlışları düzeltmek. Bu yüzden özellikle içedönüklerin güçlü yönlerinden bahsetmek de gerek.

İçedönük insanlar oldukça yaratıcıdır. Geniş bir hayal dünyaları vardır. Edebiyatın öncü isimlerinin daha çok içedönüklerden çıkıyor olması bu nedenle tesadüf değildir. Empatik becerileri oldukça gelişmiş olduğu için sanılanın aksine iyi birer yönetici, lider olabilirler. İyi birer gözlemci olmaları onları akılcı çözümler konusunda da ustalaştırır.

 “Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor…  Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini.” diyor “İçimizdeki Şeytan” isimli kitabında Sabahattin Ali.

Bunlar tam da içedönük bir insanın sözleridir demek yanlış olmayacaktır.

Son olarak eklemeliyim. Uzun süre içedönük olan biri zamanla dışadönük birine dönüşebilir. Tam tersi durum da geçerlidir. İnsanlar değişir, dönüşür, gelişir. Bu değişim farkında olmadan da gerçekleşebilir, bizim çaba ve kontrolümüzle de.

Bir özelliğinizden hoşlanmıyorsanız onu değiştirmek, geliştirmek için çaba sarf edebilir ve isteğinize ulaşabilirsiniz. Zayıf yönlerinizi güçlendirebilirsiniz. Kendinizi yeni baştan inşa edebilirsiniz. Her insan sonsuz bir potansiyeldir.

Siz nasıl isterseniz öyle biri olacaksınız. Bunu bilin