Bir Pazar günüydü. 
Çocuklarıyla birlikte sabah kahvaltısını yaptılar ve daha sonra çocuklar bahçeye oynamak için çıktılar. Evin beyi de kahvaltı çayından bir bardak demli çay doldurdu ve çayıyla birlikte pencerenin önündeki somyaya tek dizini bükerek üzerine oturdu, bir taraftan dışarıdaki çocuklara bakıyor ve uzaklardaki dağları ve ovaları seyrediyor, arada birde elindeki çayından bir yudum höpürdeterek içiyordu.
Evin hanımı da boş durmuyor. 
Kaynanasının gözüne girmek için çabalayan taze bir gelin gibi gobbüdü gobbüdü yeldirerek (hareketlilik canlılık) evin işlerini görüyordu.
Bir ara evin beyine yaklaşarak seslendi:
-Bey, pencere önündeki çayını da al şu karşı somyaya geç, bir de bu oturduğun somyayı düzelteyim dedi. 
Oda çayını eline alarak karşı somyaya geçti ve orada da tek dizinin üzerine oturarak soğumaya yüz tutmuş çayından bir yudum daha içti, bir taraftan da daha önceki oturduğu somyayla yeni oturduğu somyanın arasını kastederek mırıldandı:
-Hey kurban olduğum Allah’ım sen ne kadarda büyüksün. İnsanoğlu bir kuş’a benziyor, şuna bak nerdeeen… nereye geldik, diyordu.
Evet sevgili dostlar insanoğlu bir kuş misali bir konuyor bir göçüyor. 
Önemli olan aradaki o mesafe değil konduğun ve göçtüğün yer değil miydi?...         
Sevgili dostlar sizlere iki haberim var. 
Önce hangisini söyleyeyim?... 
Beyaz gül’ün… Can gül’e söylediği gibi şimdi bende sizlere söylüyorum.
Hatırlıyor musunuz? ne söylemişti?. 
Sabırlı olun… evet her şeyin başı Sabır… bu cümleye dikkat edin çünkü sabırla çok güzel şeyler kazanırsınız. Sabır bin bir güçlükle ve büyük bir çaba göstererek yetiştirilen bir ağaca benzer… Bakımı için çok fedakarlık ister, ama meyvesi… çok tatlıdır. 
Bir gül düşünün çok güzel bir kokusu ve görüntüsü vardır, bu gülün dikeni elinize battığı zaman canınız yanar, işte o dikene ve çektiğin acıya katlanamaz isen.
Gülün o güzelliğini bir anda olsa gözden kaçırırsanız. O zamanda hiç bir şey elde edemezsiniz. 
Onun için bu dünyada. 
Hiç… bir şey olmak kadar kötü bir şey yoktur. 
Evet ne diyorduk? 
Size iki haberim var demiştim. 
Birincisi bizim Beyaz gül hamile!… kardeşim güvercin… hamile olur mu? Desenize, tamam düzeltiyorum.
Beyaz gül yumurtladı hem ide tam üç tane, dua edin kuluçka dönemi iyi geçsin de üç tane daha güvercinimiz olsun.
Söyleyin bakalım hayırlısıyla sağ salim bu üç yavru dünyaya geldiği zaman onlara ne ismi takalım?...
Her neyse ben kendimce onların isimlerini söyleyeyim de siz daha sonra bana telefonla yada mektupla isterseniz e-mail adresime bildirirsiniz. 
Gelelim üç güvercin yavrularına belirlediğim isimlere.
Birinin adı Sevgi, ikincisinin adı da Dost ve üçüncüsünün adı Vefa, nasıl beğendiniz mi?...
Buradan da anlaşılıyor ki bundan sonraki gezilerimizde bir güvercinin peşine takılıp gezeceğiz. 
Bu güvercin bazen Can gül olacak bazen de Beyaz gül çünkü… güvercinlerden bir tanesi kuluçkaya yatması gerekiyor. 
İkinci sizlere söylemek istediğim haberimde bu idi.
Bir taraftan da çok korkuyorum…
Endişelerimin nedeni de. 
Bu yumurtaların kuluçka döneminde bazen Can gülle gezilerimizi sürdüreceğiz bazen de Beyaz gülle.   
Hadi Beyaz gülle gezimize bir şey demiyorum, çünkü Beyaz gül şehrin birçok yerini biliyor ve şehir kültürünü iyi öğrenmiş, sorun değil. 
Can gül’e gelince o daha bu şehre alışamadı. Benim gibi saf ve Kuş Akıllı… işte. 
Ya istemeyerekte olsa bizleri yanlış yerlere götür, yada yanlış kişilerle tanıştırırsa? 
O zaman ne yapacağız?.. Siz bizlere yardım eder misiniz?... Efendim duyamadım…
Selam ve dua’larımla.