15 Temmuz gecesi ülkemiz bir deprem yaşadı. Türk halkı kendi içinden çıkan kandırılmış hainlerce kendi silahıyla vurulmaya çalışıldı. Peygamber ocağı diye bilinen kutsal ocaktan; “ İnançlı insanlardır “ diye yöneticilerin göz yumduğu devlet kademesine yerleşmelerinden rahatsızlık duymadığı, zatlar tarafından arkadan hançerlenmek istendi. Yeni bir İstiklal Harbinin yaşanmasına kapı aralandı.
Cumhurbaşkanımızın “ Haşhaşiler “ diye tabir ettiği karanlık, bir o kadar da kördüğüm olan ve adına “ Hizmet Hareketi” denen ancak, hizmetten başka her türlü kirli ve sinsi oyuna baş vuran bir örgütle tanıştık. Sinsi yapılanmanın gizli bir tezgahıyla karşı karşıya kaldık. Başlangıçta ne olduğunu anlamakta zorlandığımız bu hadise gecenin ilerleyen saatlerinde yerini ihanete ve  bomba seslerine bıraktı. 
İrkildik, korktuk, endişe ettik sokaklara döküldük ve heyecanımızı top yekûn kucaklaşarak paylaşmaya çalıştık. Sanki dünya üzerimize saldırmış gibiydik. Haçlı ruhu yeniden canlanıyor, Anadolu işgal edilmek isteniyor, vatanımız parçalanmaya gidiyor dedik. Elimize bayraklarımızı alıp caddeleri, meydanları doldurmaya başladık. Çanakkale ruhu canlanmıştı. Ölüm korkusu aklımıza gelmedi, bir an bile endişe duymadık, vatan elden gidiyor dedik, bayrağa ve vatana sahip çıkmanın tam zamanı diye düşündük. Bizler için ölüm kutlu bir sevdanın başlangıç anıydı…
15 Temmuz gecesi ülke olarak direkten döndük… Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içine sızmış vatan hainleri; kanlı bir girişime başladıklarında aslında sadece bir darbeyi değil, 10 binlerce insanın öleceği bir iç savaşı  planlamışlardı.  Köprü ve meydanlarda fitili ateşleyip, insanları birbirine kırdırmak, sonra da duruma tam anlamıyla el koymaktı. O gecenin kırılma noktası; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın televizyonlardaki halkı sokağa davet eden konuşması oldu. Şayet Cumhurbaşkanımız konuşmasaydı, sonuç çok farklı olacaktı.
ABD subayları ile darbe hazırlığı için İncirlik’te 12 defa toplantı yapılmış. ABD’nin darbecilerin jetlerine havada yakıt ikmali yaptığını tespit edilmişti. Kazanacak tarafı görene kadar hükümeti destekleyen bir açıklaması olmadı ABD’nin. Eğer kışlalarda tutulan tanklar çıksaydı, kışlalara kapatılan askerler sokaklara inseydi ve mühimmat dolu gemiler engellenmeyip İstanbul’a ulaşsaydı bugün işgal edilmiş bir ülkeden, binlerce  ölüden- katliamdan bahsedecektik.. 
Eğer darbe başarılsaydı bombalar patlatılıp iç savaş çıkartılacaktı.  Bu, amansız bir iç savaş demekti. İç savaşın tarafı ülkenin iki silahlı gücü olunca savaşı durduracak bir güç kalmamış, NATO el koymaya gelmiş olacaktı. Darbe girişiminin gerçek niyeti; ülkeyi krize, derin karmaşaya ve iç savaşa sürüklemekti. Bunu herkes iyi düşünsün. Olay basit bir darbe olayı değildir. Ülke elden gidecekti, topraklarımız parçalanacaktı, iç Savaş çıkarılacak ve Türkiye çapulcuların eline teslim edilecekti.
Evet gerçekten de bu denli sapık bir zihniyet, sapık bir ihanet ve sapık bir cemaat anlayışı…Şerefli bir din adamının yapamayacağı ihanet! Halen bu sapık zihniyeti masum bir hareket olarak görmeye devam edenler varsa, insanlığından, vatanseverliğinden ve dininden şüphe ederiz. Vicdanla, izanla, akılla izah edilemeyecek kadar açık bir ihanetin içinde olanlara deriz ki: Dininizi, Müslümanlığınızı bir sorguya çekin ve artık bu sapık zihniyeti bırakıp tövbe edin,gerçek  İslam’a dönün. Türk Milletinden de özür dileyin: Biz size ihanet ettik düşüncelerinizi kirlettik, paralarınızı çaldık ve şerefsizce bir ihanetin içinde yer aldık, bin  pişmanız deyin!. Allah size hidayet versin!..(Devamı var)