OZAN YÜKSEL KOÇ’UN ‘BU SENESİ DE BÖYLE OLUNCA,’ BU SENEYE DEMEDİĞİNİ BIRAKMAMIŞ
DÖRTLÜKLERE ŞÖYLE BİR BAKTIM DA
İlk dörtlükte içindeki acıyı gönül dağına erken gelen kış olarak betimlemiş. Makbere gidişiyse bülbülün göç eylemesi. Onun sesini duymayacak, ötmeyecek artık. O dağ soğuk, kar, buz.
Ardından ‘Ömür çağının töresi’ demiş. ‘Neden böyle ki?’ ‘Olur mu, gül dalında kurur mu?’
*
İkinci dörtlükte ‘baharken, daha bahardayken’ demek istiyor. ‘Lale sümbül bile tutamazken dengini…’ Ta öyleyken, geliyor o soyka dert. Geliyor solduruyor gülünün gül rengini.
Buradaki üçüncü dize ile dördüncü dizede onu da diyor. Bunu öyle bir diyor ki iç sızlaması kaçınılmaz. 
Kıskanırdım saçlarının telini
Tutam tutam yolundu yar bu sene
Öyle, saçları döken, ellerin ayakların sapır sapır döküldüğü o tedavi sürecinin bir parçası bu. Saç baş yolduğu gibi saç baş da yolduruyor. Öyle soyka bir dert bu.
*
Üçüncü dörtlükte ne hayali ne de düşü var artık, kalmamış. Solmuş güneşi, günü kararmış. Bir hastalık ki ömür arkadaşı, kırk yıllık eşini sarmış. Çaresiz dertlere düşmüş bu sene. Böyle anlatıyor, söylüyor. Başka nasıl anlatılır, söylenir ki?
*
Dördüncü dörtlük yine o türkülerden bildiğimiz şeyler var. Bir türküde olduğu gibi; ‘Hastane önünde incir ağacı / Doktor bulamadı bana ilacı.’
Doktor doktor gezmelerinin çare olmayışı, hiçbirinin derdine derman bulamayışı, ardından ‘umut kalmadı’ğını demeleri… Bu durumda bir şey yapamayışları, kol kanat kırılıyor bu sene. 
*
Beşinci dörtlükte umut neredeyse oraya gidiş var, ne yapılması gerekiyorsa yapış. Dağları dolaşıp derman arayış, otlara, köklere umut bağlayış.
Ardından da çaresizlikten boynun bükülüşü, gözyaşların sele dönüşü. 
Bu böyle bir sene, acı bir sene.
*
Ölüm dönüşü olmayan bir ayrılıktır. O yüzden bırak elli dirhemi çok çok daha ağır gelir. Altıncı dörtlükteki dizeler bana bunu düşündürdü.

Gönlüm hüzün dolu gözlerim yaşta
Duymuş bütün dostlar onlar da yasta
Ben iyi olsam da can dostum hasta
Yar ağladı ben ağladım bu sene
*
Ozan Yüksel, yedinci, son dörtlükte sözü bağlamış. Derdin yamanlığına, yâri perişan edişine ‘yazgı’ demiş. Boynunu bükmüş. ‘Buymuş, böyleymiş!’
Yâri tükenmiş o tükenmiş bu sene.
*
Ne yazık ki bu böyle. Düğün dernek, toyla başlayıp, birlikte yürünüp gidilse de yaşamın sonuna birlikte varılmıyor. Biri yolda kalıyor, diğeri yalnız. Bu iyi değil. Bir de daha erkenken, daha yeni yeni soluklanmaya, yaşamın tadını çıkarmaya başlamışken...
Başın sağ olsun Yüksel Koç. Biliyorum çok üzüldün. Üzülmemek elde değil ki. Biz de çok üzgünüz. Biliyorum ki yaşadığın sürece bu üzgünlüğün geçmeyecek. Yaşarken mutlu edenlerin böyle gidişleri üzer insanı, üzmez mi!
Yine biliyorum ki onu, Evdeşi’ni özleyeceksin. Ona özlemini anlatan daha bir sürü şiirler yazacaksın. Kısaca bitmeyecek bu. Yüreklere gömülenler yürekler çarptıkça orada yaşayacaklar. Bu böyle olur, sürer gider.
Şahin Güvenç
BİR NOT:
6 OCAK 2022 GÜNÜ SAFİYE GELİN BACIYLA KONUŞMUŞ, BUNLARI ANLATMIŞTIM. BİLİYORDU DA BİR DE BENDEN DUYSUN İSTEMİŞTİM

Söz arasında kocası Ozan Yüksel’in ona yazdığı şiirlerden söz ettim. “Seni, evdeşi olarak çok güzel yazmış, çok güzel anlatmış,” dedim. “Seninle olan yaşamından kimi kesitleri öyküleştirmiş, yine çok güzel yazmış, anlatmış. Bunlar sana önem verdiğinin, değer verdiğinin göstergesi. Bir gün bunlar kitaplarda da yazacak. Onun yazdıkları da yazdıkları içinde anlattığı sen de kitaplarda olacaksınız.”
Sesi yorgun çıkıyordu, oldukça yorgundu. Yine de mutlu olmuş, bunu belli etmişti.
“Ne iyi olur. İnşallah!” demişti. Bu dileğin içtenliğini sesinin tonunda duyumsayabiliyordum.
‘Güle güle’ denilemeyip ağlana ağlana çok şey denilen bir gidiş bu. Ozan Yüksel Koç da eşine demiş diyeceklerini, bunları yazıp dizmiş. Çok yaşayamasa da iyiliği çokluk edip yaşamış olmalı ki, yazılmış bunlar. Safiye gelin bacı bunlarla anılacak; belleklerde anılar olarak daha uzun süre var olacak, böyle yaşayacak.
Biricik avuntumuz onun bunları yaşarken biliyor olmasıydı. Kim bilir, eşinin düşündüklerini, ona dediklerini küçük bir gülümseme olarak yüzüne kondurmuş sonsuz uykusuna da alıp götürmüştür.
Şahin Güvenç