15 Temmuz darbe girişiminin yaşanmasının sonrasında alınan Olağanüstü Hal kararı,  başta gençler olmak üzere birçok vatandaşımız için belki de ilk defa duyulan bir kavramdır. Tüm devletlerin anayasalarında olduğu gibi bizim Anayasamızın 119. Maddesinden başlayan düzenlemelerle de ülkede ağır ve sıradışı bir durumun gerçekleşmesi halinde olağanüstü yönetim biçiminin usullerini belirleyen hukuki normlar bulunmaktadır. 
Olağanüstü Hal kararı,  Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından alınmaktadır. Olağanüstü Hal Kararının alınması için tabii afet, tehlikeli salgın hastalık veya ağır ekonomik bunalım halleriyle şiddet olayları aracılığıyla anayasal düzeni ve temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik bir durumun bulunması gerekmektedir. 

Olağanüstü Hal Kararı , tehlikenin etki alanına göre tüm yurdu kapsayacak şekilde alınabileceği gibi bir veya birden fazla bölge içinde  alınabilir. Bölge kavramını coğrafi bölge olarak değerlendirmemek, duruma göre değişik coğrafi bölgelerde birden fazla il ya da ilçe,  ya da bir il içerisindeki bir kısım ilçeler veyahut  daha küçük idare merkezlerini anlamak gerekir.

Şiddet olaylarına dayalı OHAL kararı alınabilmesi bakımından olayların henüz  yaşanmamasına rağmen bu konuda ciddi belirtilerin ortaya çıkması durumu bile bu kararı almaya yeterlidir. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi şiddet olaylarının en ağır haliyle yaşandığı ve tüm yurdu tehdit eden nitelikte gerçekleştiğinden tam anlamıyla ve tüm yurtta OHAL kararı almanın gerekçeleri oluşmuştur. 

OHAL kararıyla birlikte Anayasal temel hak ve hürriyetlerin kullanımı sınırlanabileceği gibi tamamen de durdurulabilmektedir. Ancak bu durum Anayasada,  “halin gerektirdiği tedbirlerle” sınırlandırılmıştır. Yani Bakanlar Kurulu,  tehlikenin şiddeti, büyüklüğü, yaygınlığına göre her olayın özelliklerini dikkate alarak orantısal biçimde tedbir alabilecektir. 

Yasama yetkisi olağan yönetim biçiminde TBMM’ye aittir. Milletvekillerinden ya da Bakanlar Kurulu’ndan gelen teklif ve tasarıların komisyonlarda görüşülmesi,  genel kurulda müzakere edilmesi ve yasalaşması zaman alacağı için olağanüstü hallerin varlığı halinde onay yetkisi mecliste kalmak koşuluyla hızlı, etkili ve acil işlem yapabilmek bakımından Bakanlar Kurulu’na KHK çıkarma yetkisi verilmiştir.

OHAL  döneminde çıkarılan KHK’lerin en önemli özelliği ve ayrıcalığı Anayasanın 148. Maddesinde karşılık bulmuştur. Normal koşullarda tüm Kanun Hükmünde Kararname ve Kanunların Anayasa’ya uygunluğunu Anayasa Mahkemesi denetlemektedir. Bu denetim hem şekil bakımından hem de esas bakımından yapılmaktadır. Ancak Olağanüstü Hal dönemlerinde çıkarılan K.H.K’lerin hem şekil hem de esas bakımından denetlenmesi ve iptali için Anayasa Mahkemesi’nde dava açılması yolu kapatılmıştır. 

Anayasa’da OHAL  kararlarına karşı dava açılması yolunun kapatılmış olması Anayasanın kullandığı dil ya da amaç bakımından bir tartışma yaratabilecek türdendir. Zira Anayasa Mahkemesi, kendisine iki ayrı yolla gelen başvuruları incelemektedir. Bu yollardan bir tanesi 150. Maddede düzenlenen iptal davasıdır. Buna göre Anayasa Mahkemesi’nde, Cumhurbaşkanı, iktidar partisinin meclis grubu, ana muhalefet partisinin meclis grubu ya da 110 milletvekili dava açabilmektedir. 

Mahkemeler de Anayasanın 152. Maddesinde düzenlendiği biçimde Kanun ya da K.H.K. hükmünün  iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmektedir. Bu başvuru teknik anlamda bir dava değildir. Zira herhangi bir davaya bakmakta olan herhangi bir mahkeme,  Kanunun ya da K.H.K’nin bazı kısımlarını Anayasa’ya aykırı görürse ya da tarafların bu konudaki itirazlarını ciddi bulursa  Anayasa Mahkemesi’nden  gelecek karar kadar dosyayı geri bırakabilmektedir.   

Anayasa’da OHAL  kararlarına ilişkin olarak dava açma yolu açıkça kapatılmışken mahkemelerin Anayasa’ya aykırılık itirazının engellenip engellenmediği konusunda  açıklık  bulunmamaktadır. Önümüzdeki günlerde  hukukçuların ve Anayasa Mahkemesi’nin Anayasadaki bu boşluğu çokça  tartışacağı günler olacaktır.